Nisan ayının son günü, güneş batmak üzereyken Küba’nın
başkenti Havana’ya varıyor ve sonraki üç gece konaklayacağımız Melia Habana Hotel’e giriş yapıyoruz. Melia Habana, büyük, Küba standartlarına göre
gösterişli ve lobisinde takım elbiseli beyler ve şık bayanlarla
karşılaşabileceğiniz türden tipik bir başkent oteli. Odalar konforlu, açık büfe
zengin ve Cerveza Bucanero hala güzel. (İspanyolca konuşulan ülkelere seyahat
edecekler için gerekli sözcükler listesine ek; Cerveza: Bira )
Ertesi sabah saat 5’e doğru yola düşüyoruz. Hayır yanlışlık
yok, daha sabahın “yazıyla” Beş’i bile değilken otobüste yerimizi alıyoruz.
Hava henüz aydınlanmamış, hafiften bir yağmur çiseliyor. Buna rağmen
Havanalılar sokaklarda; yalnız, gruplar halinde, bazıları yanlarında
çocuklarıyla, bazıları üzerlerinde o güne özel “sloganlı” tişörtleri, çoğu da
kırmızı ve olmazsa olmaz Che’li tişörtleriyle ve tabii ki ellerinde ulusal
bayrakları sokaklardalar. Bazıları ise davul taşıyor yanlarında...
Havana’nın kalbi Devrim Meydanına (Placa de la Revolucion)
yaklaştıkça kalabalık da giderek artıyor.
Araçla kalabalığın izin verdiği noktaya kadar gidiyoruz.
Araçtan indiğimiz yer Devrim Meydanına birkaç blok mesafede. Meydana çıkan kentin önemli
caddesi Paseo Bulvarı (Avenida Paseo) üzerindeyiz. Etrafımızdaki insan seline
karışmadan önce bir buluşma yeri belirliyoruz, artık birbirimiz kaybetmeden
grup halinde kalabilmemiz olası değil çünkü. Ve ardından karışıyoruz biz de kalabalığa.
Bu arada geziye birlikte katıldığım Ankaralı dostlar sağ olsunlar önceden düşünüp
yaptırmışlar, benim de üzerimde bugüne özel bir Tişört var; önünde Ay-Yıldız
sırtında da Atatürk siluetinin altında "Atam İzindeyiz" yazan bir Tişört...
Kalabalığın karışır karışmaz ilk fark ettiğim Küba bayrağı
kadar Orta ve Güney Amerika ülkeleri bayraklarının da çokluğu, en çok da
Venezuela ve Kolombiya bayrakları... Ki zaten Venezuela başkanı Nicholas Maduro
da o gün oradaymış. Ve tabii ki bunu gidip geldikten sonra öğreniyorum!
Tam da yazının burasında Havana’da 1 Mayıs’ın nasıl kutlandığını bir
özet olarak geçsem iyi olacak sanırım.
Daha gün ağarmadan Havanalılar ve bizler gibi dışarıdan
gelenler Paseo Bulvarı üzerinde yerlerini alıyorlar. Şehrin iki tarafı
ağaçlarla çevrili bu güzel bulvarı, Devrim Meydanına kadar hınca hınç insanla doluyor. Meydanda, Küba bağımsızlık mücadelesinin öncüsü, Küba’nın Atatürk’ü Jose
Marti anısına yapılmış dev anıt kule önüne kurulan platformdaki kürsüden günün
anlam ve önemini belirten konuşmalar yapılıyor.
Fidel’in 1 Mayıs’a katıldığı dönemlerde bu bölüm çok uzun
sürermiş. Bilirsiniz Fidel’in uzun konuşmaları meşhurdur. Bir keresinde
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 4,5 saat, 1986 yılında Komünist Parti
Kongresinde de tam 7 saat 10 dakika konuşmuş... Neyse ki artık kardeşi Raul çok
daha kısa konuşmalar yapıyor. Raul’la birlikte bir iki kişi daha konuşma
yapıyor. Sözgelimi bu yıl Raul’un yanı sıra Küba Çalışanlar Federasyonu Genel
Sekreteri de “Viva La Revolucion, Viva Fidel, Raul, Hasta la Victoria, Siempre”
sözleriyle bitirdiği ateşli bir konuşma yapmış.
Ardından geçit töreni başlıyor. Geçit töreni dediysem öyle jilet
gibi üniformaları üzerlerinde, ayaklarını aynı anda yere vurup da yeri göğü
inleten askerler yok. Zaten ortalıkta asker falan da yok. Halkın kendisi var. Hatta
doğru dürüst bir bando da yok. Jose Marti anıtının önündeki kürsünün karşı
tarafında mütevazi ve rahat kıyafetleri üzerlerinde müzik yapan bir grup genç
var sadece. Fakat kortejdekiler davulları, kaynana zırıltısı ve benzeri gürültü
çıkaran aletleriyle bu müziği de bastırıyorlar zaten.
Havanalılar ve dışarıdan gelenler ki sonradan okuduğum bir
gazete haberine göre bu yıl 70 farklı ülkeden 2 binden fazla yabancı varmış,
kortej halinde Devrim Meydanına doğru yürüyorlar. Sloganlar atılıyor, marşlar,
şarkılar söyleniyor. Kimileri sabahın o erken saatinde içmeye başlamış bile, kafaları
güzel, davullar çalınıyor, dans edip eğleniyorlar. Bizlerin öğrenciyken zorla katılıp
da okullarımız bitip o zorunluluk ortadan kalktığında ekstra tatil fırsatı
olarak gördüğümüz o bayramlar gibi değil. Herkesin bir arada “cidden” harika vakit geçirdiği, eğlencenin çekimine
katıldığınız bir ortamda buluyorsunuz kendinizi. Bir bakıyorsunuz “Viva Fidel, Viva Raul” diye slogan atıyorsunuz veya kocaman Küba bayrağının bir köşesinden tutmuş
yürüyorsunuz. Bir Kübalı elinizdeki Türk bayrağını alıp sallamaya başlıyor, bir
diğeri kendi üzerindeki tişörtle sizin Ay-Yıldızlı Atatürk’lü tişörtünüzü
değiştirmek istiyor. Bir diğeri ise size Rom ikram ediyor. Bir başkasıyla
kalabalığın arasında bulduğunuz küçücük boşlukta dans ediyorsunuz.
Paseo Bulvarından başlayıp Devrim Meydanındaki Jose Marti
anıtıyla, Che ve Cienfuegos’un rölyeflerinin arasından geçip sonra da Havana
caddelerine dağıldığımız o Mayıs sabahı, Kübalıların en önemli bayramlarını nasıl bir keyifle, eğlenerek kutladıklarını gıpta ederek, yok hayır itiraf ediyorum
doğrudan kıskanarak izlediğim bir sabah oluyor. Dilerim biz de bir gün 29 Ekimleri
ulusça böyle kutlarız; askeri geçit töreni veya zorla getirilen öğrenciler
olmadan, sadece eğlenerek...
Bu seferki yazı öncekilere göre biraz kısa olacak ama bu bölümde sadece Küba’da 1 Mayıs’ı anlatmak istedim. Havana’yı izninizle bir
sonraki bölümde anlatacağım.
Ve yazıyı 1 Mayıs sabahı Havana’dan fotoğraflarla
bitiriyorum...
Fotoğraflardan önce birkaç not: O sabah bir yağıp bir duran
yağmur nedeniyle istediğim kareleri çekemedim, belirtmeliyim. Bir de “Nereden
çıktı bu kadar Türk Bayrağı?” demeniz ihtimaline karşı açıklamak isterim: Malum
Küba biz Türkler için oldukça popüler bir destinasyon, hele bir de 1 Mayıs olunca
o sabah Devrim Meydanında bir sürü Türk grup vardı. Pek çoğu da bizim gibi
hazırlıklı gelmişler, Tişörtler, bayraklar falan... Hatta bir İstanbul Erkek
Lisesi pankartı bile gördüm.
|
Batı Afrika'da Ebola'ya karşı savaşan binlerce Kübalı sağlık çalışanından
bir kısmı törendeydiler; AICA tişörtlü olanlar. |
|
Paseo Bulvarından Devrim Meydanına çıkış |
|
Place de la Revolucion, Devrim Meydanından. |
|
Henüz gün doğmamış, Ağabey çoktan havaya girmiş, keyifle bayrak sallıyor... |
|
Mutluyuz... |
|
Tişörtleri değiştirmemizi öneren arkadaş; Tabii ki kabul etmedim... |
|
Küba Türkiye Dostluğu.. |
|
"Esta humanidad tiene ansias de Justicia" Fidel'in bir konuşmasından: İnsanlık adalete susamış... |
|
Kısacık boyuyla bayrağını bir ucundan yakalamış Kübalı... |
|
Ben de Bayrağımın bir ucundan tutarım! |
|
Elinde bir kadeh Rom var. Fotoğrafını çektikten sonra bana uzatıp sordu "ister misin?" |
|
O sabah bir sürü çocuk vardı yürüyüşe katılan... |
|
Jose Marti anıtına yaklaşırken |
|
İletişim Bakanlığı Binasının duvarındaki Cienfuegos'un önünden geçiş... |
|
Commandante'nin meşhur rölyefinin önünden geçerken... |
|
Mütevazi ve rahat kıyafetli Bando... Fotoğraf çektiğimi farketmiş! |
|
Babalar ve oğulları |
|
Jose Marti Anıtı |
|
Jose Marti anıtı önünde sallanan Türk Bayrağı! |
|
"Venezuela bir tehdit değildir, Venezuela bir umuttur" Bu 1 Mayıs'da Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro da oradaydı |
|
Törenden dönen Polisler; görevli değiller, sadece bayramı kutlamışlar. |
|
İngiliz Bayrağı bile gördüm! |
|
O gün Havana sokakları Türk Bayraklarıyla doluydu. |
Sürecek