Bir varmış bir yokmuş…
Bir zamanlar Kamboçya isimli her köşesi
yemyeşil ormanlarla kaplı güzel mi güzel bir ülke varmış. Bu güzel ülkede sarı renkli, güler yüzlü Khmer Halkı yaşarmış. Çok değil sadece birkaç
asır önce Muhteşem Angkor’u inşa edebilecek denli ileri bu insanlar gel zaman
git zaman maalesef modern dünyanın gerisinde kalmışlar.
1800’lerin sonuna doğru
dünyanın öbür ucundan kibirleriyle ünlü beyaz tenli insanlar gelip tüm bölgeyi sömürgeleri
yapmışlar, adına da Hindiçin demişler. Kamboçya’nın o zamanki Kralı Norodom da
bu kibirli ama "modern" insanlara; “Gelin benim ülkemi de siz yönetin” demiş. Sonraki doksan yıl boyunca ülke Fransız
sömürgesiymiş…
Tüm dünyanın katıldığı
ikinci büyük savaşta Fransızların yerini Japonlar almış; sömürgeci ve
işgalci olarak. Ülkenin başında Norodom Sihamouk isimli başka bir kukla kral varmış bu kez...
Büyük savaş bitmiş, Japonlar anavatanlarındaki iki şehri yok eden iki dev bombanın acılarını
sarmaya ülkelerine dünmüşler. Arkalarından Fransızlar geri gelmiş. Fakat
Kamboçya halkı bu kez Fransızlara karşı direnmiş. Komünist Khmer gerillalar, tıpkı
komşusu Vietnam’daki Viet Cong’lar gibi özgürlükleri için savaşmışlar.
Ve 1953 yılında
bağımsızlıklarını kazanmışlar; Parlamenter Kamboçya Krallığı artık Fransızların
güdümünde değil, bağımsız bir ülkeymiş…
1960’ların sonuna doğru o
zamanki Kral Sihanouk, büyük okyanusun diğer tarafındaki, komünist düşmanı Kovboylar Ülkesi ile ilişkilerini kesip, komşusu Vietnamlılara yardım etmeye karar vermiş.
Komşu Viet Cong’lar Kamboçya topraklarında kamplar kurmuşlar.
Fakat komşu Vietnam zaten
bu Kovboylarla savaşırmış. Nixon isimli "Şerif" de Kamboçya’nın bu
bağışlanamaz tavrını cezalandırmak için “gizli” bir bombardıman kampanyası
başlatmış. Bu sarı renkli, güler yüzlü halkın üzerine tam 2,7 Milyon ton bomba
yağdırmış. Yarım milyon insan “gizlice” ölmüş.
Bunun üzerine Lon Nol isimli başbakan
bir darbeyle yönetimi ele geçirip Kral Sihanouk’u Çin’e sürmüş. Ülkenin ismini Khmer Cumhuriyeti olarak ilan etmiş. Kamboçya
ordusuna da, topraklarındaki Kuzey Vietnamlılara yani Viet Cong Gerillalarına karşı savaşma emri
vermiş.
Bu arada savaş devam
ederken ülkenin kuzeydoğusundaki cangıllarda Kızıl Khmerler denilen komünist
gerillalar yaşarmış. Bu gerillalar Vietnam’daki kardeşlerine destek verir Kovboylara karşı onlarla birlikte savaşırlarmış. İşte, Kamboçya Ordusu
ülkesindeki Viet Cong’a karşı savaşmaya başlamış başlamasına ama kuzeyin cangıllardaki Kızıl Khmer'ler de
Viet Cong’luların yanında yer almışlar. Yani iç savaş başlamış…
Darbeyle ülkesinden
kovulan Kral da sırtını Kızıl Khmer’lere dayamış, onlara destek olmuş…
Sonra Vietnam’daki savaş bitmiş. Kovboylar kuyruklarını kıstırıp ülkelerine dönmüşler. Galip Viet Cong gerillaları Saigon’a girerken, Kızıl Khmer’ler de kendi başkentleri Phnom Phen’e giriyorlarmış. İlk iş darbeci Başbakan Lon Nol’u
görevden almışlar ve ülkenin ismini Demokratik Kampuchea olarak değiştirmişler. Kızıl Khmer’lerden medet uman Kral ev hapsine
gönderilmiş. Ülkenin yeni lideri ise Kızıl Khmerlerin başındaki Pol Pot'muş...
Her şey böyle başlamış
işte, ya da bitmiş…
Pol Pot, aslında, insanların sahip
oldukları pirinç tarlalarının birkaç kilometre ötesine bile gitmedikleri bir köyde doğmuşmuş. Fakat diğer köylülerin aksine, oğluna iyi bir gelecek
sağlamak isteyen babası henüz 9 yaşındayken, eğitim alması için oğlunu başkent Phnom Penh'e göndermiş. Burada Pol Pot, Fransız okullarında eğitim görmüş, 20 yaşında ta Paris'lere kadar gitmiş ve orada komünizm’le tanışmış. Geri döndüğünde Kamboçya Komünist
Partisine üye olmuş. 1960’ların başında, Komunist Parti üyeleri Kral Norodom
Sihanouk’un baskısından kurtulmak için cangıllara sığınırlarken partinin lideri de artık Pol Pot’muş.
|
Pol Pot |
1975 yılında; Pol Pot, Başkent Phnom
Penh’e girdiği günü “Day Zero” olarak adlandırmış; yani yeni Kamboç'yanın sıfırıncı günü. Tüm
toplumu “saflaştırmak” işine girişmiş. Başkent de dâhil tüm şehirler boşaltılmış.
Amaç kirli kapitalizmden ve onun sembolleri olan batılı yaşam tarzından, kent
yaşamından, teknolojiden, kültürden kurtulmakmış. Para kullanımından vaz
geçilmiş. Din yasaklanmış. Gazeteler ve televizyon kapatılmış. Toplumun tüm
bireylerinin birer köylü gibi çalışarak saflaştığı ve Yeni İnsanlara dönüştüğü Pol
Pot’un hastalıklı komünizm hayali için milyonlar çalışma kamplarına gönderilmiş;
yani Ölüm Tarlalarına…
Daha ilk günlerde Phnom Pehn’de yaşayan ve yaya olarak şehri boşaltmaya zorlanan 2 Milyon kişinin 20 Bini yollarda ölmüş.
Kamplardaki ağır çalışma
koşullarına dayanamayanlar açlık ve hastalıklardan ölmüş. Daha fazlası ise
Kızıl Khmer'ler tarafından öldürülmüş. Köylü olmayan herkes, tüm
eğitimliler; yani ülkedeki meslek sahiplerinin ve teknik elemanların hemen hepsi yok edilmiş. Kızıl Khmer‘ler onların saflaşmış “Yeni İnsanlar” olacaklarına
inanmıyorlarmış. Bir süre sonra Pol Pot’un hastalıklı fantezisi ciddi sorunları
da beraberinde getirmiş; salgın hastalıklar ve tüm ülkeyi saran açlık gibi. Çünkü ülkedeki ekonomik sistem çökmüş. Fakat Pol Pot’a göre bunun nedeni politikasındaki yanlışlar değil, hareketinin
arasına katılmış Amerikan Casusları veya rejim düşmanlarıymış. Amerikan casusu olduğu düşünülenler veya rejim düşmanı kabul edilenler de öldürülmüş. Ve onların aileleri hatta çocukları… Adeta herkes bir neden
yaratılıp öldürülmüş. Pol Pot’un hayalindeki “saf” Komünist Kamboçya uğruna
Kızıl Khmer’ler ülke nüfusunun neredeyse dörtte birini yani yaklaşık 2 Milyon
kişiyi öldürmüşler…
Zaman geçmiş devran
dönmüş ve bir zamanlar omuz omuza savaşan Kızıl Khmer’ler ve Vietnamlılar
birbirlerine düşman olmuşlar, savaşa tutuşmuşlar. Ama Kızıl Khmer’ler sadece
masum insanları öldürmekte ustalarmış. Düzenli Vietnam ordusu karşısında
tutunamamışlar. 1979 yılında Vietnam Birlikleri Kamboçya’yı işgal edip Phnom
Pehn’e girerken Pol Pot ve Kızıl Khmer Birlikleri Tayland sınırına kaçıyorlarmış. Tayland sınırındaki cangillarda kurdukları kamplara yerleşmişler.
Ardından sorunlu yıllar
devam etmiş. Hem de ta 1990’ların başına kadar. 1993 yılında Monarşi yeniden
kurulmuş ve ülke yeniden Kamboçya Krallığı ismini almış.
Pol Pot hiç yargılanmamış. 1998 yılında
eceliyle ölmüş. Ve ölmeden önce kendisiyle
yapılan bir röportajda şöyle demiş; “Bilmenizi isterim ki, her ne yaptıysam
ülkem için yaptım”
Kızlı Khmer'lere "af" çıkmış. Hiçbir Kızıl Khmer üyesi yaptıklarından ötürü yargılanmamış, ceza almamış.
Ve Bugün Kamboçya’ya
gittiğinizde karşınıza çıkan 50 ve üzeri yaştakilerin bir bölümü belki de bir
zamanlar Kızıl Khmer üyesiymiş…
...
O sabah Bangkok Havayollarına ait uçakla Başkent Phnom Penh’e uçarken, sadece birkaç saat sonra karşılaşacağım
görüntülerin hoş olmayacağını biliyordum tabii ki. Ama bu kadar dehşete
kapılacağımdan haberim yoktu inanın. İnsanoğlunun eline fırsat geçtiğinde ne
kadar zalim olabileceğini, gerçekte hamurumuzun ne denli kötü olduğunu göreceğimi
bilmiyordum.
Havalimanından doğrudan
binlerce Ölüm Tarlasından bir tanesine gidiyoruz; Choeung Ek Soykırım Merkezi… Burası Başkente 17 kilometre mesafede ve günümüzde bir müze. Dışarıdan
bakıldığında sıradan yeşil, ağaçlık bir bahçe gibi görünüyor. Kapıdan girdiğinizde karşınıza soykırım kurbanları için yapılmış bir anıt çıkıyor. Dört bir tarafı camdan bir Budist Stupa şeklindeki
bu anıtın içerisinde 5 Bin kadar kafatası var; anıta yaklaştığınızda
görebileceğiniz gibi pek çoğu kırılmış ezilmiş kafatasları…
Kızıl Khmer’ler
dönemindeki 20 Bin kadar toplu mezar alanından biri olan Choeung Ek’de, 1975-79 yılları arasında, öncesinde
tamamı S21 hapisanesinde sorgulamadan yani ağır işkencelerden geçirilmiş 17 Bin
kadın, erkek ve çocuk öldürülmüş.
|
Choeung Ek Soykırım Merkezinin girişi |
|
Soykırım kurbanları anısına yapılmış Budist Stupa anıt |
|
Anıtın dört bir tarafındaki camlardan... |
|
Bulunan toplu mezarlardan bir tanesi. Toprak üzerinde insan kemikleri seçilebiliyor. Arkadaki tabelada şöyle yazıyor; "Başız olmayan 166 kurbana ait toplu mezar" |
|
Çocukları bu ağaca çarparak öldürmüşler... |
Choeng Ek’deki çok sayıda
etrafı çitle çevrilmiş toplu mezar kalıntısı arasında bir süre dolaştıktan
sonra yeniden Başkent’e doğru yola çıkıyoruz. Bu kez az önce sözünü ettiğim S-21
Hapishanesini göreceğiz; yani Tuol Sleng’i. Yol boyunca sürekli kafamda “Neden?”
sözcüğü dönüp dolaşıyor. Yıllar sonra
bugün seyahatnamenin bu bölümüne yukarıdaki Masal ile başlamamın nedeni de
bu; “Neden?” sorusunun yanıtını aramak. Peki, bir yanıtı var mı? Neden 2 Milyon
insanın sistemik bir şekilde katledildiği sorusunun bir yanıtı olabilir mi? Bence
bir yanıt var: Biz insanlar cahiliz. Kötüyüz. Ve elimize fırsat geçtiğinde dehşet verici bir şekilde acımasız olabiliyoruz.
Kızıl Khmerler
dönemindeki yaklaşık 150 "işkence” merkezinden biri olan Tuol Sleng bugün, Choeng Ek gibi yine bir Soykırım müzesi. Tuol Sleng bölgeye verilen isim ve Khmer dilinde "zehirli ağaçlar tepesi" veya "suçluların
tutulduğu tepe" anlamına geliyor. Ve bu isim Kızıl Khmer’ler tarafından
verilmiş bir isim de değil, sadece kaderin garip bir cilvesi...
Burası eskiden Başkentin
önde gelen liselerindenmiş. Kızıl Khmer’ler Phnom Penh’e girdikten yani "Day Zero" Sıfırıncı Gün’den dört ay sonra, bu Liseyi hapishane ve sorgulama merkezine
dönüştürmüşler. Sınıflar küçük bölmelere ayrılıp mahkûmlar için hücreler inşa
edilmiş, pencereler demir parmaklıklarla kaplanmış, insanın içini ürperten
işkenceler için özel odalar yapılmış.
Ve Kızıl Khmer’ler için
hizmet ettiği dönemde Tuol Sleng’den 17 Bin kadar insan geçmiş. Hayatta
kalabilen sayısı ise sadece 12. Kurtulabilenlerden bir tanesi sonradan
yaşadığı ve şahit olduğu akıl almaz
işkencelerin tablolarını yapan ressam Vann Nath. Yeteneği sayesinde hayatta
kalabilmiş. Kızıl Khmer’ler Vann Nath'a Pol Pot’un tablolarını yaptırmışlar. Ayrıca o yıllarda Tuol Sleng’in başındaki Hapishane Müdürü Yoldaş Duch’a karşı açılan
davada ilk ifadeyi veren de Vann Nath olmuş. Maalesef tüm bu olup bitenlerden 30 yıl sonra, ancak 2009 yılında... Ve acı bir not; Yoldaş
Duch işlediği suçlardan ötürü yargılanan önemli tek Kızıl Khmer üyesi. (2011 yılında
hayatını kaybeden Van Nath’ın tablolarından birkaçını görmek isterseniz link’e
göz atabilirsiniz.)
Az önce sözünü ettiğim 17
Bin rakamı gerçek, çünkü getirilen herkesin titizlikle kaydı tutulmuş, fotoğrafları çekilmiş. Mahkûmların getirildikleri gün çekilmiş fotoğraflarının bazıları müzede
sergileniyor. Yüzlerindeki korkuyu görebiliyorsunuz. Hatta bazılarının ikişer
fotoğrafı var. Geldikleri gün ve öldürüldükten hemen sonraki fotoğrafları...
Tuol Sleng Müzesinde sergilenenler
hakkında çok fazla yazmak istemiyorum. Sonuçta insanın kolay taşıyabileceği
şeyler değil. Üstelik basit bir Google araması bile size bir sürü bilgi
sağlıyor. Sadece aklımda yer etmiş bir şeyi paylaşmak isterim izin verirseniz; Kızıl
Khmer’ler seçtikleri çocukları eğitip daha sonra Tuol Sleng’de gardiyan olarak
görevlendirmişler. Bu kız ve erkek çocukların yaşları 10 ile 15 arasındaymış…
|
Eskinin Lisesi şimdilerin Soykırım Müzesi Tuol Sleng |
|
Mahkümların üzerine zincirlenip işkence yapıldığı yataklardan |
|
Sınıflardaki sonradan inşa edilmiş hücreler |
|
Mahkumların getirildikleri ve katledildikleri gün çekilmiş fotoğraflarından... |
Yazımı bitirmeden önce
konuyla ilgili önermek istediğim filmler var.
Year Zero: The Silent
Death of Cambodia; 1979 yapımı bir belgesel. Bu filmi Avustralyalı Gazeteci John Pilger ve yönetmen James Munro birlikte yapmışlar. Daha çok Kızıl Khmer’lerin bu güzelim
ülkeyi ne hale çevirdiklerini görmek, Pol Pot’un hemen sonrasındaki Kamboçya'yı anlamak için öneririm. Filmden çarpıcı bir ayrıntı; Kızıl Khmer Rejimi öncesinde Kamboçya’da
550 Tıp Doktoru varken, rejim sonrası rakam sadece 48’miş… Filmin tamamını link'ten
izleyebilirsiniz.
Small Voices: The Stories
of Cambodia’s Children; 2008 yapımı bir belgesel. Heather Connell yönetmiş. Kızıl Khmer’lerin geride
bıraktığı ülkeye doğan, eğitimsiz ve yoksulluğun pençesindeki çocukların
gözünden bir Kamboçya öyküsü. Bu da trailer’ı…
Cambodia The Betrayal; Yine ilk önerdiğim filmdeki ikilinin elinden çıkma; Yönetmen David Munro ve Gazeteci John Pilger. Bu film de bir belgesel ve 1991 yılında yapılmış. Daha çok Kamboçya’da 2
Milyon insan ölüp giderken buna kayıtsız kalan, herşeye rağmen Pol Pot’a destek
veren "ikiyüzlü" Batı Dünyası'nın tavrından söz eden bir film. Sinirleriniz bozulacak büyük
olasılık ama işte belgeselin tamamı bu link’de.
Ve benim favorim; 2009
yapımı diğer bir belgesel; Enemies of the People. Film 2010 yılında Sundance Film Festivalinde aldığı Jüri Özel Ödülü de dahil bir sürü ödül almış. İngiltere Kamboçya
ortak yapımı filmin yönetmenleri Rob Lemkin ve Thet Sambath. Film 1975-1979
yılında katliamlara karışan, “boğaz kesen” sıradan insanları anlatıyor. Onlarla
yapılan röportajlara yer veriyor. Ve bir de filmde, Kamboçyalıların "2 Numaralı
Ağabey" dedikleri, Pol Pot’un yardımcısı Nuon Chea ile yapılmış röportaj var. İşte
filmin web sitesi ve trailer’i…
Bir de, Ölüm Tarlaları
(The Killing Fields, 1984) var tabii ki ama onu bilen biliyor zaten. Hala bu
filmin adını duymamış ve Kamboçya’ya gidecek olan varsa naçizane tavsiyem hemen
izlesin.
İnsanoğlu'na ait gerçeklerle canınızı sıktıysam affola...
Sürecek